ISPARTA İli TARİHÇE:

            Isparta’nın  yerleşim tarihi, yazılı tarih öncesi bir dönem olan Üst Paleolitik Dönem ile başlamaktadır. M.Ö. 2000’lerde ise Pididya Bölgesi, Luvi ve Arzava topluluklarının yerleşme alanıydı. Hititler siyasi bir güç olarak ortaya çıktıktan sonra yörede yüzyıllarca süren çatışmalara karşılık Arzava ülkesi üzerinde kesin bir egemenlik kuramamışlardır.

            M.Ö. 1200’lerde “Ege Göç Kavimleri” adı verilen topluluklar, Balkanlardan gelerek, Anadolu’nun siyasi yapısı bütünüyle değiştirdikleri gibi Arzava Ülkesi Konfederasyonu’nun da siyasi varlığına son vermişlerdir.

            Bu toplulukların en önemlisi olan Frigler, M.Ö. 8.yy.dan sonra, giderek güçlerini kaybetmiş ve M.Ö. 690’da bu topraklarda Lidya devleti egemenliği kurulmuştur. Daha sonra Kimmer Sapardailer sürekli akınlarla Lidyalı’ları oldukça zor durumda bırakmışlarsa da Isparta yöresinde uzun süreli bir yerleşik güç oluşturamamışlardır. Yöre, M.Ö. 546’da Perslerin egemenliğine girmiş ve M.Ö. 334’e kadar da onların egemenliğinde kalmıştır.

            Bu tarihten sonra yöreye Büyük İskender egemen olmuştur. Hellenistik dönemde Minassos (Minasın) dikkati çeken bir yerleşme olarak görülmektedir. M.Ö. 323’te Büyük İskender’in ölümü üzerine, Isparta sırayla Bergama Krallığı’nın, Seleukosların son olarak da M.Ö. 190’da Romalıların yönetiminde bulunmuştur. Roma egemenliği, M.S. 395’e kadar sürmüştür. 395 yılında Bizans egemenliği başlamış, Selçukluların Batı Anadolu’da denetimi kesin olarak ellerine aldıkları 1204 yılına kadar devam etmiştir.

            Isparta ve çevresi, Ortaçağda İslam devletleriyle Bizanslılar arasında savaşlarda faal olarak rol oynadı 714 yılında Abbasiler döneminde güçlü bir Arap ordusu Isparta’ almayı başardıysa da bir süre sonra Bizans birlikleri şehri geri aldı. İslam devletlerinin Anadolu’ya akınları 10.yüzyıla kadar sürdü.

            M.Ö. 6. yüzyılda kurulduğu sanılan ve Saporda, Hereklios, Baransis, Barenon ya da Bareos adlarıyla anılan Baris kenti Bizans döneminde Anatolikon Themasının sınırları içinde yer almakta olup, Eis Barida adıyla anılıyordu.

            8. Yüzyıl başlarında kısa bir süre Abbasi yönetimine giren kentin adı, Arap kaynaklarında Sabarta olarak geçmektedir. Selçuklu tarihçisi İbn Bibi, Isparta kale ve vilayetinin Anadolu Selçuklu Sultanı III. Kılıç Arslan döneminde, 1204 yılında Selçuklular tarafından fethedildiğini yazmaktadır.

            Isparta merkezinde Selçuklulardan günümüze intikal etmiş olan en eski Selçuklu eseri, Ulu Camii 1299 tarihi taşımaktadır. Bu gecikme Isparta’nın fethinin bölgeye nazaran geri bırakılmış olmasıyla alakalıdır. İbn Bibi, burayı havası ve suyuyla meşhur bir vilayet olarak anlatmaktadır.

            Isparta yöresi 1300 yılında Hamitoğullarının altına girmiştir. Hamitoğulları beyliği döneminde Isparta’ya gelmiş ünlü seyyah İbn Batuta, şehri bakımlı, zengin çarşıları olan sayısız ırmak, bağ ve bostanları bir nezih belde olarak tanımlamakta, hisarının yüksek bir dağ üzerinde olduğu belirtilmektedir. Hamitoğulları dönemi içinde kısa bir süre İlhanlı egemenliğine giren Isparta, tekrar Hamitoğulları egemenliğine girmiştir.

            Hamitoğlu Kemalettin Hüseyin Bey, 1380 yılında yaptığı bir antlaşmayla, Isparta’ Eğirdir, Karaağaç, Beyşehir, Seydişehir ve Yalvaç ile 80 bin altın karşılığında Osmanlı Devletine vermiştir. 1390 yılında Kemaleddin Hüseyin Bey’in ölümüyle Osmanlı topraklarına kesin olarak katıldı. Osmanlı topraklarına katılan Isparta, merkezi yönetime merkezi Kütahya olan Anadolu Eyaletinin bir sancağı olarak katıldı. Bu yeni sancağın yönetimi Kutlu Bey’e verildi. Kutlu Bey 1417 yılında Ulu camiyi onartmış ve bu camii günümüze kadar ayakta kalmıştır.

            Zaman zaman Osmanlılarla Karamanoğulları arasında el değitiren Hamitili, II. Murat döneminde kesin Osmanlılara katıldı. Sancak beyliğine de Şarapdar İlyas bey atandı. Hamitilinin Osmanlı mülkü olmasından sonra Isparta, sancak merkezi olmuş ve bu idari statü Eğirdir ile birlikte yürütülmüştür. Isparta’nın Hamitili Sancağı’nın merkezi olarak önem kazanması Kanuni Sultan Süleyman devrinden itibaren başlamıştır. Bu dönemde tutulan kayıtlar (tahrirler) Isparta’nın sosyal ve ekonomik durumunu açıklamaktadır.

            1522 yılındaki tahrirde Isparta’nın Çeribaşı, Debbağlar, İskender, Camii, İğneci, Farsaklar, Gebran(Hıristiyan Mahallesi), Mescid-i Şuyuğa Bey, Mescid-i Fazallah, Mescid-i Hisar Efendi, Mescid-i Süle, Mescid-i Karaağaç, Mescid-i Hocaoğlu, Dere, Yenice ve Doğancı adlarıyla anılan 17 mahalleye sahip olduğu görülmektedir.

            Dokumacılık, bağcılık, boyacılık son derece gelişmiş bulunuyordu. İdari, askeri görevlerin tımarları yanında, kentte Padişah Hasları da vardı. 1568 yılındaki tahrirde ise Hocaoğlu mahallesi dahil olmuş, yeni kurulan İlisucu, Hacı Elfi, Evren, Yayla, Leblebici (Keçeci), Mescid-i Hacı İvaz ve Mescid-i Tavasoğlu mahalleri ile birlikte mahalle sayısı 23’e çımıştır. Ayrıca Hıristiyan Mahallesi Zimmiyan adıyla bulunduğu görülmektedir.

            Isparta, çalışkan sancak beylikleri dönemlerinde önemli imar faaliyetlerine sahne olmuştur. Firdevs Bey zamanında Mimar Sinan Eserleri arasında sayılan Cami ve bedesten yaptırılmıştır. Firdevs Bey Cami ve Mimar Sinan Cami olarak anılan cami ile bedesten arası, cami vakfı Arasta olarak hizmet vermiştir.

Sancağın ve şehrin asayişi 16. yüzyılın sonlarından itibaren bozulmaya başlamış ve “Suhte İsyanları” ile uzun süre uğraşmak zorunda kalınmıştır. 1571 tarihli bir emirden anlaşıldığına göre, hizmete çağırılan piyadelerin hiçbiri görevi başına gelmemiş, bir kısmı kaybolmuş, bir kısmı firar etmiş ve sancağın yayaları 200 kişiye düşmüştür.

            Daha sonra 18. yüzyılın başlarında görülen “Celali İsyanları” ve ayaklanmaları izleyen “Büyük Kaçgunluk Devri”nde Isparta büyük zarar görmüş ve Isparta-Akşehir hattı bu ayaklanmalar sonunda ekonomik yönden gerilemeye başlamıştır. Özellikle 1645’te Isparta yöresinde ortaya çıkan Kara Haydar ile daha sonra oğlu Mehmet ile Onun yardımcısı Katırcıoğlunun soygun ve isyanları Isparta yöresinde büyük sosyal ve ekonomik çalkantılara sebebiyet vermiştir.

            Şehirde, daha önce meydana gelen ayaklanmalar yanında, sık sık meydana gelen deprem ve su baskınları gibi afetler de çeşitli zararlara yol açmıştır. Isparta’ ziyaret eden Fransız gezgin Paul Lucas, kenti yün, deri, ve afyon ticareti ile zengin bir kent olarak nitelerken deprem ve su baskınlarından çok zarar gördüğünü belirtmektedir.

            1780 yılında Gölcük Krater gölünün taşması ile meydana gelen büyük bir sel, Tekke ve Yaylazade mahallelerini tümüyle tahrip etmiştir. Yüzyılın başlarından itibaren haşhaş ile arpa ile dönüşümlü olarak ekilmeye başlanmıştır.

 

            Kaynakça:

Isparta Valiliği Isparta İl Yıllığı 1996.-Hazırlayan: Haluk İmga, Ahmet Eskici.

(Doğutaş Matbaası, Ankara 1996), s.22-24

            Ün Dergisi.- 1-14.cilt (14 cilt içinden çeşitli makaleler)